Ergonominin Doğuşu
İkinci Dünya Savaşına kadar, insanların teknolojik sistemlerin ortaya çıkardığı taleplere uyum sağlayabileceği dolaylı olarak kabul edilmiştir. Hem teknolojik sistemler daha çok montaj ve üretimle alakalı olduğu için, hem de otomasyon düzeyi ve elektronik kullanımı sınırlı olduğundan, pratikteki tecrübe de bu kabullenmeyi desteklemiştir. Ancak, savaş yıllarında askeri teçhizatın hızlı teknik gelişimi bu tecrübenin revizyonunu gerektirmiştir. Çalışanları işlere uydurmak için seçme ve eğitme, savaş sırasında işi çalışana uyduracak tasarım yaklaşımını eklemiştir. Zira insan yetenekleri fazla önemsenmeden yapılan harp silah ve araçlarının kullanılması, önemli sayıda insan hayatına mal olmuştur. Bu, daha çok makinelerin artan hızının ve karmaşıklığının bir sonucudur. Zira savaş yıllarında makineler insanın uyum yeteneğini aşmıştır. Teknolojik sistemlerin değişme hızı o kadar fazla olmuştur ki, normal bir insan artık onu takip edemez hale gelmiştir.
Teknolojik gelişmeler uzun zaman askeri dünya ile sınırlı kalmayıp, süratli bir şekilde sivil uygulamalara da yayılmıştır. Bu, insandan beklenenlere bir değişiklik getirmiştir. İş, daha çok üretimden, ağırlıklı olarak kontrol ve yönetime, yani işlerin nasıl yapılması gerektiğini düşünüp planlamaya doğru kaymıştır. Önemli olan girdi artık enerji veya malzeme değil, bilgi olmuştur. İş, doğrudan işleme katılmaktan çok, bir işlemin kontrolü, hatta zamanla diğer makineleri kontrol eden makinelerin kontrolü olacak şekilde değişmiştir. Bu şekilde, normal işlemlerden birçok adım atılmıştır. İnsanların makinelerin kontrolünü üslendiği bu tip yeni durumlar ise, başka problemleri doğurmuştur. Dahası, iş çevresinde talep arttıkça, insanların ısı, ışık, basınç, ses, titreşim, gürültü, hız açısından nelere ve ne kadar dayanabileceği önemli hale gelmiştir. Kısacası, makinelerin ve işlemlerin tasarımında, insan sınırları ve yeteneklerine uyacak iş çevrelerine artan bir ihtiyaç oluşmuştur.
Bunun sonucu “geliştirilecek her türlü araç ve gerecin tasarımında insan faktörünün dikkate alınması”nın gereği üzerinde durulmuş ve savaş sonrası Avrupa`da “Oxford Medical Research Unit” ile “Applied Psychology Unit” ve Amerika`da “Dayton Aeromedical Laboratory Psychology Branch” gibi çeşitli araştırma enstitüleri kurulmuştur.
Temelde iş-insan ilişkilerinin bilimsel platformda değerlendirilmesini hedefleyen Ergonomi alanında yapılan çalışmaların dağınık oluşundan kaynaklanan sorunların giderilmesi amacıyla, 1949 yılında anatomi, fizyoloji, psikoloji, mühendislik bilimleri gibi disiplinlerde tanınmış uzmanların katılımıyla Ergonomi konusunda Oxford`da bir toplantı düzenlenmiş, bu toplantıda Yunancada iş anlamına gelen “ergo” ile yasalar anlamına gelen “nomos” kelimelerinden üretilen “Ergonomi” sözcüğü kabul edilmiş ve örgütlenme kararı alınmıştır. Bu konudaki problemler daha önceleri de fark edilmiş olmakla birlikte, özellikle bunlarla (iş-insan ilişkisi) ilgilenen akademik bir disiplin olmamıştır. Bu amaçla İngiltere`de kurulan “Ergonomi Araştırma Konseyi” (Ergonomics Research Council), 1961`de IEA adını alarak günümüzde de çalışmalarını devam ettirmektedir.
Yirminci asrın ortalarında makine ve kontrol tasarımı, işyerindeki yerleşim durumu, sıra ve banklar, el aletleri modelleri, ağır yükleri elle taşıma vb. konularında yoğunlaşan ergonomi araştırmaları, ilerleyen yıllarla beraber gürültü, titreşim, aydınlatma ve sıcaklık gibi iş hijyeni ile ilgili konular üzerindeki araştırmalara da kaymıştır. Günümüzün ergonomi araştırmaları ise, kişinin yalnızca kullandığı alet ve metotlar veya işinin organizasyonu gibi fiziksel ortamını göz önünde bulundurmaz, aynı zamanda düşünce yapısı, duyguları, diğer çalışanlarla olan ilişkileri, problemlerle uğraşma kabiliyeti gibi tüm psikolojik ve sosyolojik çevresi ile kısacası insanın bütünüyle ilgilenir.
Amerika`da “Human Factors” (İnsan Faktörleri) ve “Human Engineering” (İnsan Mühendisliği), İngiltere`de “Applied Psychology” (Uygulamalı Psikoloji), İskandinav ülkelerinde “Bio-technology” (Canlı-Teknolojisi), Almanya`da “Arbeit Physiology”; günümüzde ise en genellikle “Ergonomics” (Ergonomi) olarak adlandırılan bu yeni bilim dalı, insan ile çalışma ortamı arasındaki ilişkilerin bilimsel araştırması olarak kabul görmüştür. Bugün dünyanın elliden fazla ülkesinde Ergonomi konusunda araştırma enstitüleri çalışmalarını sürdürmekle beraber, bazı üniversitelerin lisans ve yüksek lisans programları arasında yer almış olup, bir takım ülkelerde ise orta öğretimde okutulan dersler arasına alınmıştır.
Ergonominin Yaklaşımı
“Hayatın insanileştirilmesi (insancıllaştırılması)”, “insan kullanımı için tasarım”, “çalışma ve yaşam koşullarının insanla uyumlu hale getirilmesi”, “insanla ilgili şeylerin tasarımında bilginin uygulanması” veya “işyeri ve bütün elemanlarının çalışanla uyumu” gibi ifadeler, günümüze kadar ergonomiyi nitelemek için hazırlanan tanımların en kısaları olarak verilebilir.
Ergonominin amaç ve yaklaşımının gerekli yönlerini birleştiren ayrıntılı bir tanım için Chapanis`den şu tanım verilebilir: Ergonomi, üretken, güvenli, rahat ve etkili insan kullanımı için, insan davranış, yetenek, sınır ve diğer özellikleri hakkındaki bilgileri ortaya çıkarır ve araç, makine, sistem, iş ve çevrelerin tasarımına uygular. Bu bilim dalı, sistem yaklaşımını benimseyerek, onu insan ve makine arasındaki ilişkiye uygular.
Ergonomi, insanların anatomik özelliklerini, antropometrik karakteristiklerini, fizyolojik kapasite ve toleranslarını göz önünde tutarak, endüstriyel iş ortamındaki tüm faktörlerin etkisi ile oluşabilecek, fiziksel ve psiko-sosyal stresler karşısında, sistem verimliliği ve “insan-makine-çevre” uyumunun temel yasalarını ortaya koymaya çalışan, çok disiplinli bir araştırma ve geliştirme alanıdır. Böyle bir tanım, iş ortamı ile insan özelliklerinin uyumlu hale getirilmesi ve bu çevrede ortaya çıkabilecek muhtemel problemlerin başlangıçta belirlenmesi ve önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınmasına imkân verir.
Zaten uygulamalı ergonomi, insanın türlü özelliklerini ve yeteneklerini araştırarak “işin insana, insanın da işe ve işyeri ortamına uyumu” için gerekli şartların araştırılması olarak tanımlanır. Burada önemli olan, verimlilik ve rasyonellik hedefleri ile çalışanların moral ve tatminin bağdaştırılabilmesidir. Bunun bir diğer anlamı; ergonomi, çalışan ile iş (işin insana, insanın işe) uyumunun sağlanmasıdır. Yani bir insanın kullandığı makine ne kadar gelişmiş olursa olsun, eğer insan-makine uyumu sağlanamamış ise bu iki elemanın oluşturduğu sistemden beklenen yüksek performansın elde edilmesi mümkün değildir.
Ergonomide işin insana uyumu aşağıdaki öğelerden oluşur:
- Çalışılan yerin ve üretim araçlarının analizi ve düzenlemesi,
- Ses, aydınlatma, iklim, titreşim gibi iş çevresinin analizi ve düzenlenmesi,
- Çalışma ve mola zamanları, gece vardiyası gibi iş organizasyonunun analizi ve düzenlemesi.
Ergonomide insanın işe uyumu ise şu öğelerden oluşur:
- Kişinin işin içeriğine bireysel yatkınlığı (yaşı, cinsiyeti, bedensel yapısı vb.) dikkate alınarak yapılan işe yerleştirme,
- İş eğitimi ve işe alıştırma.
Çalışan insanın davranış ve reaksiyonlarını etkileyen fizyolojik ve psikolojik faktörler, işyeri koşulları, çalışma metotları, çalışmanın ekonomik hale getirilmesi, çalışma temposu, yorgunluk, vardiya sistemleri, iş değişimi, iş güvenliği, iş psikolojisi, iş hijyeni, iş stresi, iş doyumu ve verimlilik gibi konular uygulamalı ergonominin uğraş alanlarından birkaçıdır.
“Oturulan sandalyenin rahat olması için yüksekliği ne olmalıdır?”, “Çalışılan yerin sıcaklığı ve nemi ne olmalıdır ki, çalışan rahat ve verimli çalışabilsin?”, “Yorgunluğun en az düzeye indirilebilmesi için dinlenme araları nasıl düzenlenmelidir?” türü soruların hemen hepsi ergonomi biliminin uğraş alanlarının yalnızca bir kaçına işaret eder.
Tasarım aşamasında yapılan simülasyonlar (prototip çalışmaları) ile ürün ergonomisini kontrol etmek, daha düşünce evresinde, doğru yönde ilerlemeye büyük katkı sağlar. Zira ürün kullanıcısının ergonomi vizyonu tasarımcılarca iyi bilinmelidir. Örneğin, tabela baskı uygulamaları yolcu koltuğu tasarımında, kısa bacaklı uzun gövdeli Asya insanları ile uzun bacaklı, kısa gövdeli Avrupalı insanlar arasındaki farklılıklar gözetilmelidir. Zaten, günümüzde rekabetin ön plana çıktığı piyasa koşullarında (AB standartlarında “CE” işareti ile gösterilen) ergonomik normlara uygunluk, üretici açısından kaçınılmaz bir zorunluluk halini almıştır.
Kaynak: Neden İş Güvenliği